27 Aralık 2007 Perşembe

mutlulugun resmi cizildi






MUTLULUK NEDİR Kİ:-))'

"MUTLULUK NEDİR Kİ:-))'

Faturalarını ödeyebiliyorsan, Bir işin var demektir.
Pantolonun biraz sıkıyorsa, Aç kalmıyorsun demektir.
Gölgen seni izliyorsa, Güneş ışığını görüyorsun demektir.
Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan, Yürüyebiliyorsun demektir.
Hükümet hakkında eleştiri yapabiliyorsan, Konuşma özgürlüğün var demektir.
Yanındaki adamın sesinden rahatsız oluyorsan, Duyuyorsun demektir.
Camları silmen , çatıyı onarman gerekiyorsa, Bir evde yasıyorsun demektir.
Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa, Isınıyorsun demektir.
Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa, Yığınla giyeceğin var demektir.
Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa, Yaşıyorsun demektir.
Aksamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların ağrıyorsa, O gün üretici olmuşsun demektir.
VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAN MUTLUSUN DEMEKTİR......
MUTLULUK .....Sorunsuz bir yaşam değil, Onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir."

28 Temmuz 2007 Cumartesi

KARA TOPRAK
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
Âdem'den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sâdık yârim kara topraktır
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Dileğin varsa iste Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
Benim sâdık yârim kara topraktır
Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah'a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sâdık yârim kara topraktır
Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sâdık yârim kara topraktır
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır

Aşık Veysel ŞATIROĞLU

15 Mart 2007 Perşembe

Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın..
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.

Siz de böyle misiniz bilmiyorum ama ben böyleyim;

Tutamayacağım sözler vermem.
Adımlarımda "kim ne der" diye düşünmem.
Basit kişilerle polemiğe girmem.
Dünyada kimse üzülsün istemem.
Bazı şeyleri asla affedemem.
Geçmişe takılıp dert etmem.
Yaşanmışlıkları kolay silemem.
Acıyı tanıdığım için, kimseye çektirmem.
Cesaretsizliği "gurur"la örtmem.
Yalan ve taktiklerle uğraşmayın, yemem!
Dostlarıma laf ettirmem.
Tutkularım var, vazgeçemem!
Gidiyorsan eğer, çok özlesem bile dön demem.
Artik kimseye kolay kolay güvenemem.
Bir daha güvenmedikçe sevemem.
Ağır geliyorsa bunlar, firar serbest, üstelemem.

Gidenin Ardından...

Gidenin Ardından...
Bir gözleri vardı ömre bedel...
Kasını çattı mı, yagmurlar yagar,
Yüzü güldü mü, günes açardı...
írüme yagan bir bahar yagmuru,
Kıs ortasında açan bir kardelen,
En parlak aksam günesi,
En mavi bulut o idi benim için...
Kanatlanır, kus olur uçardım onunla...
Herkesi kucaklayacak kadar büyürdü yüregim,
Sevgi saçardım dört bir yana...
Bir onu görür,
Bir onu duyar,
Bir onu söylerdim...
Lokmalar bogazıma dizilirdi yanında,
O birsey yese, ben doyardım...
Benim gözümde ne oldugunu hiç umursamadı oysa o...
Yetmedim ona!
Gitti! Gitti!
En ulasılmaz gökkusagı oldu!
Bir Mayıs yagmurunun ardından,
Gitti!
-Nedenini hiç anlayamadım...-
...
Eser Tunay

11 Mart 2007 Pazar

ŞİİR EDEBİYAT TARİH FIKRA: çile

ŞİİR EDEBİYAT TARİH FIKRA: çile

mektup

Sen...Yüzümdeki gülüşlerin,ellerimdeki terlemenin,yüreğimdeki deli atışın sebebi...Her gece uykum,her sabah güneşim.Yıldızım,ay'ım,akan kanım.Bitmeyen masalım.Bahçedeki çiçeğim,çiçekteki rengim.Gökyüzüm,denizim,mavim sen...
Sevdamın adresi,aşkımızın menzili,içkimdeki tat,yaşadığım hayat sen...Sebebim,niyetim,geleceğim,geçmişim,bilinmezl iğim,belirsizliğim,kararlılığım,kararsızlığım sen...Bitmez yolculuğum, sonsuzluğum.Sen,gözüm,elim,yüreğim.Bebe ğim sen...
Hani gidecek olsan,yollarına sererim tüm kır çiçeklerini.Bilirim basamazsın çiçeklere de yine kalırsın benimle.Üzülecek olsan,içim erir,kalırım öyle.SENİ ÜZEN BİŞEY BENİ BİN ÜZER İNAN.Kırıyorsam seni,bu benim dengesizliğimdendir,şaşırmışlığımdandır.Kendimle kavgalıyım ben.Bir yanım sana tutkun,bir yanım çok bencil.Kayboluşlara vuruyorum kendimi,seni üzdüğümü bilmeden.Her kayboluşum yara açıyor sende biliyorum.Ah ben,nasıl da vurdumduymaz olabiliyorum bazen...Bakma bana birtanem,içimdeki aşkın büyüklüğünü ölçme bunlarla.Seviyorum diyorsam seni,öyle.Gereğinden fazla 'erkeğim'bazen,bağışla...
Seni bilirim ben,bir tek seni.Seni söylerim,seni duyarım her yerde ve her zaman.Sensiz olmaya gücüm yok artık,sensizliğe katlanmak benim harcım değil.Seni her şeyinle,ay parçası yüzünle,duruşunla,gülüşünle,bakışınla,konuşmanla,ç ocukluğunla,olgunluğunla,kızgınlığınla,şaşkınlığın la,güçlülüğünle,zayıflığınla kabul etmişim bi kere.NE DEĞİŞ,NE DE DEĞİŞTİR BENİ.Biz böyle sevdik birbirimizi.Seni sen yapan ne varsa kabulümdür hepsi.
Seni özlemek diye bir şey de var bu hayatta ve bu bazen öylesine dayanılmaz oluyor ki...YOKLUĞUNU YAŞAMAYI BECEREMİYORUM, ÜZGÜNÜM.İçimdeki o 'fazla erkek'yokluğunda çekiliyor bir köşeye ve ben güçsüzlüğümle başbaşa kalıyorum.Katlanamıyorum anla,sensizliği 'yok' hükmünde sayıyorum.Sensizlik diye bir şey yok,öyleyse sensiz kalmak da yok.
Şimdi hangi denizin kıyısındaysan,hangi göğün altındaysan önce o sonsuz maviliğe sonra da başını yukarı kaldırıp yıldızlara bak.Aşkımı,yüreğimi,içimdeki seni mavilere yükleyip gönderiyorum,tut onu.Tut ve bırakma...Ben maviyi sende buldum,beni BAŞKA RENKLERLE KANDIRMA...

--

Aşkım Yadigar Kalacak Sana

Yüreğim ne dediyse onu dinledim ben.
Kimi işaret ettiyse ona yöneldim.
şimdi sen diyor da başka bir şey demiyor.
Ansızın bastıran bir yağmura hazırlıksız yakalanır ya insan,
işte öyle ıslattı beni aşkın.
Seni bekledim ben.
Yüreğimdeki heyecanı,gözlerimdeki yeşili,
dudaklarımdaki ateşi,ellerimdeki titremeyi,
küçük dokunuşları sana sakladım.
Ne sen beni bilirdin ne ben seni
ama bir yerlerdeydin ve mutlaka gelecektin.
Ve bir gün çıktın karşıma.
İşte o gün sevdaya dair ne kadar tortu varsa içimde eridi gitti.
Çocuk oldum yeniden.
Hani bıraksan yemyeşil bir kırda
bağıra çağıra şarkı söyleyip koşarım.
Seni bulmanın coskusunu hiç bitmeyecek bir enerjiyle yaşarım.
Seninle yep yeni bir hayatın başladığını biliyorum.
O hayatın içinde vazgeçilmez kıldığım tek şey sensin.
Bilirim,bu şarkı korkutur bazen insanı.
Neler oluyor diye sormadan
bir duygu selinin içinde bulursun kendini.
Ama zaten aşk öyle bir şey değil midir?
Sorarsan planlarsan onun adına aşk denir mi?
Bırak kendini,brak ki aşkın büyüsü sarsın seni.
Kendini o eşsiz duyguların ferahlığına bırak.
Tut elimi birlikte çıkalım bu yolculuğa.
Yarınsız zamanların iki yolcusu olalım.
Kaygısızca yaşayalım aşkı,eriyelim birbirimizde.
Yüreklerimiz birbirimiz için atsın,
soluklarımız birbirine karışsın
Tutkunun alevleri dalga dalga sararken bedenlerimizi.
Gidersen...Gözümdeki son parıltıyı da alır götürürsün.
Bir zemherenin ortasında titrerken bırakırsın beni.
Ama merak etme ayakta kalırım ben.
Tıpkı fırtınaların boynunu eğip yıkamadığı kavak ağaçları gibi.
Senden bana yadigâr kalan her anıyı
bir kez daha bir kez daha yaşarım.
Aşkım da benden yadigar kalır sana...
--
Seneler Geçsin,Sen Beni bil ben seni bileyim istiyorum.

Benim olduğun kadar dostlarının,Dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum.

Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.

Yaşayalım ki,Öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.

Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.

Sen çok dertlenip,içip arkadaşlarınla eve gelmelisin.

Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.

Öyle ki,yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.

Yaşayalım ki,paramız olunca sevinelim.

Güzel günlerimizi,evimizde,bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.

Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek….

Böylece yaşamalıyız işte.

Sonra çocuklarımız olmalı,

Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.

Geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız.

Sen arada mızıkçılık yapmalısın.

Ve ben söylenerek sıranı almalıyım.

Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,

Söylenerek yumurta kırmalısın.

Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.

Zaman su gibi akıp giderken,Herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.

Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.

Mutluda olsa, Kötüde olsa,Yaşadığımız günler bizim
günlerimiz olmalıI.

Saçlara düşünce yada gidince aklar,

Çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.

Kavgasız,Her sabah cinayetle uyanılmayan,Sessiz bir yere gitmeliyiz.

Geceleri balkonda denizi seyredip,Sandalyelerimizde sallanmalıyız.

Eve gelip benden kahve istemelisin.

Çocuklar gelmeli ziyaretimize,

Geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.

Öyle sevmelisin ki beni,Bu yazdıklarım korkutmamalı seni,

Tebessümler açtırmalı yüzünde.

Birgün bu hayatı bırakıp giderken,

Sadece mutluluk olmalı yüzümüzde

Birbirimiz sevmenin gururu olmalı "HERŞEYDE"…..

can yücel

Niçin en iyi "ARKADAŞIMSIN" biliyormusun?

Çünkü, her zaman benim yanımdasın.

Çünkü, sen yakınımdayken huzurluyum.

Çünkü, her zaman gerçekleri söylüyorsun.

Çünkü, beni olduğum gibi kabul ediyorsun.

Çünkü, fedakarsın.

Çünkü, çıkar peşinde koşmuyorsun.

Çünkü, yanındayken dostum olduğunu hissedebiliyorum.

Çünkü, nasıl mutlu olacağını biliyorsun.

Çünkü, affetmesini biliyorsun.

Çünkü, seninle birlikte daima gülümseyebiliyorum..

Unutmusum

Degisen ben miyim öyle
Ben miyim eski sevdalara mendil sallayan
Su eller
Su gözler
Su kalp benim mi yoksa
Ya su gülen adam ben miyim? ..

Demek ki unutmusum
Demek ki kurtulmusum bütün acilarda
Geceler karanlik degil, uzun degil
Anlamsiz degil su dünya
Yasamamak elde degil...

Agaç agaca benziyor artik
Deniz denize
Çiçek çiçege
Siirler yazmiyorum artik bak
Gözlerinin güzelligine...

Ohh! Ne iyi unutmusum
Unutmusum yillanmis elbiselerim gibi seni
Çikarip atmisim sandik sandik kalbimden
Bütün kederlerden
Bütün üzüntülerden
Nihayet kurtulmusum...

Ahmet Selçuk Ilkan

9 Mart 2007 Cuma

çile

Çile

Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı

Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye

Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kainat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

..........
..........
..........
..........

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki sıcak yarada kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selam sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...

Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateş de, cımbız da yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

..........
..........
..........
..........

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehir kıymık gibi, beynimde.

Lügat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan muhacir; eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

..........
..........
..........
..........

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mavera dede.
Yandı sırça saray, ilahi yapı,
Binbir avizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İçiçe mimari, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni ahenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte Samanyolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...

1939

Necip Fazıl Kısakürek
Anneme Mektup

Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.

Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.

Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.

1924

5 Mart 2007 Pazartesi

Uyan

Baksana kim boynu bükük ağlayan.
Hakkı hayatındır senin ey müslüman,
Kurtar artık o biçareyi Allah için.
Artık ölüm uykularından uyan.

Bunca zamandır uyudun kanmadın,
Çekmediğin çile kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa.
Sen yine bir kere kımıldanmadın.

Ninni değil dinlediğin velvele,
Kükreyerek akmada müstakbele.
Bir ebedi sel ki zamandır adı,
Haydi katıl sen de o coşkun sele.

Karşı durulmaz cereyan sine-çak...
Varsa duranlar olur elbet helak.
Dalgaların anmadan seyrini,
Göz göre girdâba nedir inhimak?

Dehşeti maziyi getir yadına;
Kimse yetişmez yarın imdadına.
Merhametin yok diyelim nefsine;
Merhamet etmez misin evladına?

Ben onu dünyaya getirdim diye
Kalkışacaksın demek öldürmeye!
Sevk ediyormuş meğer insanları,
Hakkı-i übüvvet de bu caniliğe!

Doğru mudur ye's ile olmak tebah?
Yok mu gelip gayrete bir intibah?
Beklediğin subh-i kıyamet midir?
Gün batıyor sen arıyorsun tebah.!

Gözleri maziye bakan milletin,
Ömrü temadisi olur nakbetin.
Karşına müstakbeli dikmiş Hüdâ,
Görmeye lakin daha yok niyyetin.

Ey koca şark! Ey ebedi meskenet!
Sen de kımıldanmaya bir niyet et.
Korkuyorum, Garbın elinden yarın,
Kalmayacak çekmediğin mel'anet.

Hakk-ı hayatın daha çiğnenmeden,
Kan dökerek almalısın merd isen.
Çünkü bugün ortada hak sahibi,
Bir kişidir: "Hakkımı vermem" diyen.


Mehmet Akif Ersoy

Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
"O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.

Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

"Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.


Mehmet Akif Ersoy

Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?

"İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’ım?"
(A’râf Suresi 155. Ayetin bir kısmı)

Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
"Yandık" diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında,
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında,
Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!
Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i,
En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn'i!...
Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz'ın
Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın
Emvâci hurûş-âver olurken melekûta?
Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş'al-i vahdet,
Teslis ile çöksün mü bütün âleme zulmet?
Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?
Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin,
Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in?
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ!
Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm!
Suç başkasınındır da niçin başkası muhkûm?
Lâ yüs'ele binlerce sual olmasa du kurbân;
İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!

Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;
Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!
Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın...
Yaksaydın a mel'unları... Tuttun bizi yaktın!
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi!
Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted:
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!
En kanlı senâatle kovulmuş vatanından,
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
İslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
Nâ-hak yere feryâd ediyor: âcize hak yok!
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!

28.03.1913

Mehmet Akif Ersoy

Zindandan Mehmed'e Mektup

Zindan iki hece. Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir alem ki, gökler boru içinde.
Akıl, olmazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde.
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün "maruzat"!
Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!

Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan
Karıştır çayını zaman erisin
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler
Duvarda, başlardan yağlı lekeler
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar yolumu biçtin
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin

Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyadan nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu

Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

1961
( Necip Fazıl Kısakürek )

Sakarya Türküsü

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında halâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgar o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..

( Necip Fazıl Kısakürek )

4 Mart 2007 Pazar

Bir genç


Biliyorum. İlk duyduğunuzda kulağa hiç de doğru gelmiyor. "Türkiye'nin enbüyük sorunu kültürdür. Diğer bütün dertler buradan kaynaklanıyor" dediğiniz zaman insanların çoğu inanmak istemiyor buna. Hele geçim derdiyle boğuşan, siyasetten umudunu kesmiş halk kitleleri böylebir sözü duymak bile istemiyor.Dar gelirliler böyle de, sanki İstanbul'un bol paralı, yabancı dil bilen ve umur görmüş burjuvazisi farklı mı? Birkaç kişi hariç onlar da sorunların altındaki çarpık temeli, yani kültür yozlaşmasını göremiyor.Bazı kişilere de bıkıp usanmadan bunu anlatmak düşüyor.
***
Öfke dolu, acımasız ve bu dünyayı kurtlar sofrası olarak gören, her andişlerini göstermeye hazır, yaşadığımız bu suikastların faili olarakgördüğünüz gençlere benzer yüz binlerce kişi dolaşıyor aramızda.Belki kimi daha dengeli, daha iyi niyetli ama çoğu içinde potansiyel birşiddet taşıyor. Her an eyleme dönüşebilecek bir şiddet.Yoksa bu ülkenin gençleri, bir meşin top o kaleye ya da bu kaleye girdi diye niye birbirini döner bıçaklarıyla doğrasın?Niye düşman ulusların askerleri gibi polis barikatlarıyla ayrılsınlar?
***
Ne kadar görmezden gelirsek gelelim; bu yozlaşma bir gün aynayı yüzümüzetutacak!Bu gençlerin yetiştiği ortamı düşünün: Küçük yaştan başlayan sen erkeksin,sen yiğitsin, hadi göster oğlum pipini, hadi bir küfür et amcana sapıklıkları; kadınlara marazi bir tutku ve öfke karışımıyla bakan yaban bir erkek dünyası; nezakete, insancıllığa, kültüre hiç önem vermeyen, hatta budeğerleri aşağılayan nihilist bir ortam.Bu gibi suçlu gençlerin (daha önce adam öldürmüş olduğu kesin olduğu için bu ifadeyi kullanıyorum) hangi manevi çeşmelerden su içmiş olduğunu hiç merak ettiniz mi?Ben neredeyse adım gibi eminim; bu gençlerin ne okuduğunu, hangi TVprogramlarını izlediklerini ve en büyük kültür referansları olarak hangi tür
müzik dinlediklerini iyi biliyorum.Ve giriştikleri eylemleri de bu ortamın doğal sonucu olarak görüyorum. Çünkü rüzgâr eken fırtına biçiyor.
***
Bu ülkede toplum mühendisleri 70'li yıllarda "iti ite kırdırma" oyununu\nsahneye koydu ve beş bin genç öldürüldü.Demek ki toplum kendi bağrından beş bin genç katil çıkarıverdi. İşte bu kabul edilebilir bir şey değil.Mesela İsveç'te beş bin tenis oynayacak genç bulursunuz ama ne yaparsanız\nyapın, bu kadar katil genç toplayamazsınız.Oysa bizim gençlerimiz de aynı biyolojik yapıya sahip; genleri aynı. Aradaki tek fark kültür!Ve ne yazık ki İstanbul burjuvazisi, göçün yarattığı lumpen kültürünü\nyukarıya doğru çekeceğine, kendisi lumpenleşerek ve onların eğlence adıaltında sergilenen rezilliklerine ortak olarak bu cangılı besliyor. Medyanın çoğunu da bu nihilizmin emrine veriyor.Ve okul defterine şiir yazan çocuğu senelerce içerde çürüten ama acımasız\nkatilleri affedilmeye değer bulan zihniyet, bu ülkenin yurttaşlarıtarafından sonsuza dek lanetlensin! Not: Bu yazıyı 30 Ağustos 2001 tarihinde Üzeyir Garih'in ölüdürülmesiüzerine yazmıştım. Tekrar yayımlamaktan büyük bir acı duyuyorum ama ne yazık\nki Türkiye'de hiçbir şey değişmiyor.
***
Bu ülkede toplum mühendisleri 70'li yıllarda "iti ite kırdırma" oyununu sahneye koydu ve beş bin genç öldürüldü.Demek ki toplum kendi bağrından beş bin genç katil çıkarıverdi. İşte bu kabul edilebilir bir şey değil.Mesela İsveç'te beş bin tenis oynayacak genç bulursunuz ama ne yaparsanız yapın, bu kadar katil genç toplayamazsınız.Oysa bizim gençlerimiz de aynı biyolojik yapıya sahip; genleri aynı. Aradaki tek fark kültür!Ve ne yazık ki İstanbul burjuvazisi, göçün yarattığı lumpen kültürünü yukarıya doğru çekeceğine, kendisi lumpenleşerek ve onların eğlence adıaltında sergilenen rezilliklerine ortak olarak bu cangılı besliyor. Medyanın çoğunu da bu nihilizmin emrine veriyor.Ve okul defterine şiir yazan çocuğu senelerce içerde çürüten ama acımasız katilleri affedilmeye değer bulan zihniyet, bu ülkenin yurttaşlarıtarafından sonsuza dek lanetlensin! Not: Bu yazıyı 30 Ağustos 2001 tarihinde Üzeyir Garih'in ölüdürülmesiüzerine yazmıştım. Tekrar yayımlamaktan büyük bir acı duyuyorum ama ne yazık ki Türkiye'de hiçbir şey değişmiyor.
Sevgisi içimde yasayıp duran
Nazlı güzellerin,şirin istanbul
hayli kafamda hüküm süren
Görmez gözlerime görün istanbul
(Aşık Veysel)

25 Şubat 2007 Pazar

Tut Ki Yakılan Ben Değilim Bu Şehirde...
Yüz Üstü Bırakıp Giden Ayakları Görmedim...
Yok Yere Hesaplaşmaları Tanımadım...
Tut Ki Kendimden Geçecek Kadar Nikotine Bulaştırdım Ellerimi...
Dumanı Saklayan Gece...
Sade...
Yalnız...
İki Hece Kıvılcımlar Bıraktı Ellerime...
Canımın Yanması Kaybolsa Sızısı Aklıma Takılır...
Aklımı Başımdan Alır Bir Gece...
Sabaha Varana Dek Berabere Bitirelim Bu Hesaplaşmayı...
Yorgunluğumuz Aynı Olsun Ayrı Ayrı Şehirlerde...
Tut Ki Yan Yana Diz Dize Biz Bize Yiz…
Haykırışı Boğulmuş Bir Denizin Sesi Olmak Sesimi Sesine Katmak Sonra Rüzgara Sevgili” Diyerek Bir Ömür Vermek...
Can Diyerek Gelmek İstesem...
Yüreğimi Yollarına Sersem ...
Sonra Ayak İzinden Bulsam Can’ımı…
Bırakıp Gitmek Değil Adına Kavuşmak Desem…
Tut Ki Dünyalık Kavuşmanın Adresi Ve Bekçisiyim…
"Ellerin Soğuk" Deme Sakın! Yeni Sensizlikten Çıkmış Yola Koyulmuş Senle...
Sarılmanın Anlamı Değişmiş Yokluğunda...
Hoş Gör Sıcaklığını Unutmak Ellerimin Fikri Değildi...
Fikri Buz Tutmuş Bedenlerin Yanında...
Kıvılcıma Ve Can’a Uzaklıklarda Yaşadım Ya...
Ondan Bu Çekimser Tavırlarım...
Tut Ki Yüreğinde Sıcacık Misafirinim...
Utanacak Mısın Yorgunluğumdan? Tozlu Ayaklarımdan Denize Çalan Gözlerimden …
Oysa...
Sevdiğinde Toprağa Karışan Bu Azaları...
Çirkinliğimin Sebeplerini...
Bu Asiliğimi...
Farz Et Toprak Kokar Tenim Gözlerim AşkI Hatırlatır...
En Büyük Şaire Meydan Okur Sözlerim…
Sığınacak Zaman Dilimi Kalmadı Bu Şehirde...
Merhametin Yalnız Kaldığını Kimse Bilmedi...
En Sevdiğini Kurban Etmeden Yüreğine...
Yazanların Hem Kalemi Kırıldı Hem Yürekleri…
Ben Seni Yüreğime Kurban Ediyorum…
Bağışlanmanı Ve Bağışlanmayı Diliyorum…
Yan Yana Diz Dize Biz Bize…
Tut Ki Sonsuz Huzura Talibim…
Seninle…
Unuturum Diyorsun Unutabilecek misin?
Ben Senden Bi Parçayım Atabilecek misin? Hadi Kopart Parmağını Kıyabilecek misin? Ben Senin Kestiğin Parmağından Akacak Kan Değil Geriye Kalan Acıyım….
Dayanabilecek misin…….?
Bu Gece Yağmurla Beraber Gözyaşlarım Yağıyor Ve İsmini Yazıyor Sensizliğin Acısı İle Kıvranan Kaldırımlara...
Süzülen Her Damlada Sen Vardın Ve Yine Sen Vardın Gecenin En Karanlık Anında...
O Doya Doya Bakamadığım Gözlerin
Gözlerimin İçine Bir Kez Değseydi Ve Tebessümünden Bir Gül Açsaydı Yanaklarında
Yetmez Miydi? Bir Bakışın Bir Ömüre Değmez Miydi?
İsmini Kazıdığım Kaldırımlara Sanki Sen Yağıyorsun Yağmurla Birlikte Ve Sevgin
Yağıyor Yüreğime.........
Yalnız Ve Bomboş Odamda Sen Varsın Hala...
Hala
Sensizliğim Duruyor Yanı Başımda.........
Bu Gece Gözyaşlarım Yağıyor
Sensizliğimle Birlikte Kaldırımlara...
Seni Arıyorum Erimekteyim.........Karanlık
Geceye İnat Ay Gökyüzünde.........
Ve Gökyüzü Yüreğimde..................
Öznur ERGÖGRE

şiirli dünyam: ŞİMDİ GÖZLERİNİ KAPARSAN ;MAVİLER ÇOK ÜŞÜYECEK

şiirli dünyam: ŞİMDİ GÖZLERİNİ KAPARSAN ;MAVİLER ÇOK ÜŞÜYECEK

24 Şubat 2007 Cumartesi

alo kule:)

Alo Kule !
- Alo, kule duyuyo musun beni? Aloo? - Duyuyorum, ne duymıcam? Kulenin işi nedir ki sizi duymaktan başka?!. Oh, al altına uçağı, oturt yanına çıtır hostesi. Sonra, alo kule. - Kule, durum ciddi. Geyik yapma. Kule? - İki satır konuştuk, geyik oldu. Kuleysek köle diiliz ya lan. Hangisi yanında, esmer, küt saçlı hostes mi? Onun bi de ikizi varmış, TEMA Vakfı'nda çalışıyormuş diyolar. Ha ha ha. Aklıma ne geldi lan, bak. "Muzaffer TEMA Vakfı. Türkiye Jön Olmasın!" Ha ha ha. Esenboğa bir Kızılderili ismidir, biliyo muydum? Hahaha. - Kule, gençliğine doyma e mi. Pisa Kulesi'nden beter olasın, boynun altında kalsın. Lan, durum ciddi. - Ne o, küt saç yanaştırmıyo mu? Okudun mu lan, Clinton bi hostese de yazılmış. Tam 40 dakka göğüslerini okşamış. Hayvan herif, Can Dündar o süreye belgesel sığdırıyo be! 40 dakka göğüs okşanır mı? insanın parmağında dolama çıkar. - Kule, şu an uçak kaçırılmış durumda. Esenboğa'nın üzerinden yedinci turumuzu atıyoruz. Sen farkında diilsin ama, şu an gökyüzünde Elm Hava Koridoru Kâbusu yaşanıyo. - Yapma ya. Kim kaçırdı uçağı be? Yine oyuncak panda olayı mı? - Yok, oyuncak falan diil. - Hadi ya, harbi harbi panda mı soktu uçağa manyak. Dikkat edin, nesli tükeniyo o türün, zarar görmesin hayvancaaz. Paraşüte takıp Atatürk Orman Çiftliği'ne atın. - Lan, bi sus. Zaten zorbela konuşuyorum. Korsanın elinde atar almaz patlar türde el bombası çakmak var. Sanırım saatli. - O zaman tırsma hoca. Yaz saati uygulamasına geçtik, bi saat daa vaktiniz var. Durumu yetkililere bildiririz. - Çabuk bildir, ne zaman bildiricen? - Vuslata beş kala. Nıhahaha. - Sen ne i..e bi kuleymişsin be arkadaş. - Hobaaa, doğru konuş. Tehlikedesin diye ağzını bozma. Tedbirini alsaydın. insan kokpite bir-iki tane kurban derisi zulalar. THK o kadar deri topluyo. At üstüne kurban derisini, yolcular anında harekete geçip kemerleri çözerler, toplu halde korsanın üstüne otururlar. Sonra yine toplu halde Reha Muhtar'a giderler.
- Korsandan mesaj var. Uçağı Manş Denizi'ne indirmezseniz, yolcuları teker teker çakmakla cıs yaparım diyo. - Ne, cıs mı? Korkunç bi şey. Sen korsanı "Uslu durursan, alta gidicez" diye oyala, ben bi çare bulurum. Uçakta ünlü var mı? \n- Nasıl? - Uçakta diyorum, Televolelere çıkmış bi tip var mı? - Var. "Benim olmazsan taciz ederim" şarkısını söyleyen Nihat Doğan uçakla. - Tecavüzcü demedik, ünlü dedik. Hem ne arıyo ki o KTHY uçağında, ayrıca KTHY ne, Kütahya demeye ulanıyorsunuz da, aranızda kodlaşıyo musunuz? \n- Kıbrıs Türk Hava Yollan demek o. - Vay benim sazanıma bak be. Ankara'daki son fıkrayı biliyo musun? Bi kuzu, bi aslan, bi de Türk üç-beş-sekiz oynuyolarmış. Efendim, derken. - Lan kule, sekizinci tur da bitti. Yeter ama ha. \n- Peki Küçük İbo'yu biliyo musunuz? - Neyini? - Maket uçak kaçırdığı için kırmızı bültenle aranıyormuş. Intertoy tarafından. - Sen daha geyik yap. Korsan top sakallı bir yolcunun ensesini yaktı. Bütün personel yolcuyu üflüyo. Kuleee. Bi şeyler yap kule. \n- Kule dedim de. Kapıkule'de bizim kayınço çalışıyo. Geçen bi İnka yerlisi gelmiş, ne pasaport var elinde ne bişii. illa gitmek istiyo ülkeye. "Arkadaşa bakıp çıkıcam" demiş. Kayınço yememiş tabi. Acaip adamdır kayınço. Gülay Atığ'ın çuvallarını kaldırıp resim çektirmiş. Gül gül öldük. \n- Tamam kule, sus. Olay bitti. Bi herif uçağa kement alıp, dişiyle çekerek indirdi uçağı. Korsan "Çakmağımı almayın, anısı var" diye ağlıyo. - Vay be. Dişiyle indirdi ha. Şimdi o lavuk, tüm kanallara çıkıp ünlü olur. Biz hâlâ pinekleyelim burda yarasa gibi. Karakulun doğuştan güzel olcak abi. Şans yok ki bizde. Karakutum, çatalkaram, çingenem aabi yaa!\n\n-- çaba gösterme ; çünkü en iyi şeyler, en az beklediğin zaman gerçekleşir. ",1]
);
//-->
- Korsandan mesaj var. Uçağı Manş Denizi'ne indirmezseniz, yolcuları teker teker çakmakla cıs yaparım diyo. - Ne, cıs mı? Korkunç bi şey. Sen korsanı "Uslu durursan, alta gidicez" diye oyala, ben bi çare bulurum. Uçakta ünlü var mı? - Nasıl? - Uçakta diyorum, Televolelere çıkmış bi tip var mı? - Var. "Benim olmazsan taciz ederim" şarkısını söyleyen Nihat Doğan uçakla. - Tecavüzcü demedik, ünlü dedik. Hem ne arıyo ki o KTHY uçağında, ayrıca KTHY ne, Kütahya demeye ulanıyorsunuz da, aranızda kodlaşıyo musunuz? - Kıbrıs Türk Hava Yollan demek o. - Vay benim sazanıma bak be. Ankara'daki son fıkrayı biliyo musun? Bi kuzu, bi aslan, bi de Türk üç-beş-sekiz oynuyolarmış. Efendim, derken. - Lan kule, sekizinci tur da bitti. Yeter ama ha. - Peki Küçük İbo'yu biliyo musunuz? - Neyini? - Maket uçak kaçırdığı için kırmızı bültenle aranıyormuş. Intertoy tarafından. - Sen daha geyik yap. Korsan top sakallı bir yolcunun ensesini yaktı. Bütün personel yolcuyu üflüyo. Kuleee. Bi şeyler yap kule. - Kule dedim de. Kapıkule'de bizim kayınço çalışıyo. Geçen bi İnka yerlisi gelmiş, ne pasaport var elinde ne bişii. illa gitmek istiyo ülkeye. "Arkadaşa bakıp çıkıcam" demiş. Kayınço yememiş tabi. Acaip adamdır kayınço. Gülay Atığ'ın çuvallarını kaldırıp resim çektirmiş. Gül gül öldük. - Tamam kule, sus. Olay bitti. Bi herif uçağa kement alıp, dişiyle çekerek indirdi uçağı. Korsan "Çakmağımı almayın, anısı var" diye ağlıyo. - Vay be. Dişiyle indirdi ha. Şimdi o lavuk, tüm kanallara çıkıp ünlü olur. Biz hâlâ pinekleyelim burda yarasa gibi. Karakulun doğuştan güzel olcak abi. Şans yok ki bizde. Karakutum, çatalkaram, çingenem aabi yaa!
-- çaba gösterme ; çünkü en iyi şeyler, en az beklediğin zaman gerçekleşir.

23 Şubat 2007 Cuma

Aşk bendim, yürek bendeydi..... duygu bendim, bedenim sen... gözündeki ışık bendim, göz sen... sen baktın sevgili, sana duyguyu yükleyen hep ben oldum... sandım ki benim çağlayanlarım var seni içine alacak. Sandım ki beni aşan aşkım seni de saracak, hapsedecek... sandım ki yüreğimdeki sevda yükünü sende sırtlanacaksın... sandım ki aşk iki kişiliktir sevgili... aşk gelir alır gider.... Aşkın aşık'a ait olduğunu öğrettin bana sevgili .... ay ışığı altında umarsızca sevişirken bedenin, kalbimi söküp yerinden verirken sana, ellerine.... sen beni bırakıp gidebildin sevgili... elinde yüreğim, teninde tenim... Bırakıp gidebildin.... Yokluğunu bu kadar dayanılmaz kılan nedir? Sen hep yanımda mıydın sanki benim bunca yıllık hayatımda? İçimdeki yangının neden sönmek bilmiyor, yokluğunun yangını, kalbimi yakmış kavurmuş ve daha doymamış azgın bir canavar gibi bütün vücuduma saldırıyor… öyle yanıyor ki tenim, alev alacağım diye korkuyorum.. hiç kimse görmüyor mu? Dışarıdan görülmüyor mu bu yangın? Nasıl mümkün olabiliyor, ben böylesine delicesine, delirircesine yanarken hayat nasıl devam edebiliyor…. ? Çıkmak istiyorum dışarıya, sokaklara atasım geliyor kendimi.. hani buz gibi ayaza çıkayım yada deli dolu yağan yağmurun altında durayım saatlerce… içimdeki yangını söndürmeye belki yeter dışarısının karı, buzu, ayazı…. Ama ne oluyor hayret….. üstüme yağan yağmurlar daha tenime değmeden buharlaşıp uçuyorlar sanki, gecenin ayazı içime işlemiyor… hiçbir şey söndüremeyecek mi bendeki bu yangını? Alıp kendini gittiğinden beri, sana olan nefretim, hasretinle sürekli savaş halinde… hangisi kazanacak bilmiyorum ama bir ben kan kaybediyorum…. Bir ben eksiliyorum…. Hiç kimse ve hiç bir şey usandıramadı beni, seni yokluğunda beklemek kadar…. Gel desem gelecek misin sanki…. Artık gelsen bile bu yangını söndürmeye yetecek mi gücün…? Gelsen bile beni bulabilecek misin…. ? Hiçbir umudum yok…. biliyorum... Ama yine de bekliyorum
\nArtık sensizliği umursamıyor muyum nedir? Geceleri hala aklıma geliyorsun ama ne hayallerimde nede rüyalarım da istemiyorum artık seni… Seni hatırlatan her anı, her şarkı, beraber gidilen her köşe başı bana boş ve manasız geliyor…. Kimdi bunlara her baktığında ağlayan? Yüreğinin kanamasından nefes alamayan… ben mi? \nAra sıra senden haberler geliyor, gözlerime bakarak anlatıyorlar. Acımı görmek için, bundan zevk almak için…. Onlara bakıyorum… anlattıkları sana deli gibi aşık olan bana değil ki… kime anlatıyorlar seni? Ben seninle vardım, ben sende kayboldum, ben sende yok oldum…. yerime gelen seninle ilgilenmiyor ki…. Ufak da olsa bir ipucu arıyorlar gözlerimin içinde…. Ama artık bulamazlar…. Kim seni sevdiyse o senin gidişinle öldü…. \nYeni birisiyim artık ben… hiç bir şey acıtmıyor canımı… Seninle birlikte duygularım da gitti benim. Gözümden bir damla yaş akmıyor, kanayan bir yüreğim yok artık… Bunun için mi girdin hayatıma…. Benden yeni bir ben yaratmak için mi? Eski ben bu dünyaya dayanamayacak kadar mı zavallıydı ki bir an önce yok edilmesi gerekiyordu? Görevin bu hayata devamımı sağlamak mıydı? Görevin beni yüreksiz bırakmak mıydı? \nUmarım başarının zaferini yudum yudum içiyorsundur… Umarım aldığın yüreğimi tepe tepe kullanıyorsundur… nasıl olsa o hep senindi…
Artık sensizliği umursamıyor muyum nedir? Geceleri hala aklıma geliyorsun ama ne hayallerimde nede rüyalarım da istemiyorum artık seni… Seni hatırlatan her anı, her şarkı, beraber gidilen her köşe başı bana boş ve manasız geliyor…. Kimdi bunlara her baktığında ağlayan? Yüreğinin kanamasından nefes alamayan… ben mi? Ara sıra senden haberler geliyor, gözlerime bakarak anlatıyorlar. Acımı görmek için, bundan zevk almak için…. Onlara bakıyorum… anlattıkları sana deli gibi aşık olan bana değil ki… kime anlatıyorlar seni? Ben seninle vardım, ben sende kayboldum, ben sende yok oldum…. yerime gelen seninle ilgilenmiyor ki…. Ufak da olsa bir ipucu arıyorlar gözlerimin içinde…. Ama artık bulamazlar…. Kim seni sevdiyse o senin gidişinle öldü…. Yeni birisiyim artık ben… hiç bir şey acıtmıyor canımı… Seninle birlikte duygularım da gitti benim. Gözümden bir damla yaş akmıyor, kanayan bir yüreğim yok artık… Bunun için mi girdin hayatıma…. Benden yeni bir ben yaratmak için mi? Eski ben bu dünyaya dayanamayacak kadar mı zavallıydı ki bir an önce yok edilmesi gerekiyordu? Görevin bu hayata devamımı sağlamak mıydı? Görevin beni yüreksiz bırakmak mıydı? Umarım başarının zaferini yudum yudum içiyorsundur… Umarım aldığın yüreğimi tepe tepe kullanıyorsundur… nasıl olsa o hep senindi…

21 Şubat 2007 Çarşamba

ÖLEMİYORUM BİLE


Şişirip yelkenleri, açılma vaktin gelmiştir denize. Bilirsin ki ne fırtınalar, ne deli dalgalar beklemektedir seni. Korkarsın, terk edemezsin limanı, bir köşesine sığınırsın. Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir, İşte son bu... İçin hep hüzün doludur, bir türlü kabullenemezsin bittiğini. Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin. O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin. Yinede umudun yeşildir, İşte hayal bu... Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın. An olur ki ne olur bitmesin dersin. Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın. Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser, İşte acı bu... Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün. Kimse onun gibi gülemez, onun gibi dokunamaz dersin. Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin. Kahredip başını eğersin önüne. İşte hüzün bu... Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için. Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir. Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali. Atarsın gecenin kollarına kendini, İşte huzur bu... Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda. Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana. Geri dönerse diye ölemezsin bile, İşte sabır bu... Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır, hep bir yanın eksik. Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır, başka aşklarsa seni kandırmayacaktır. O başkalarıyla, mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da, yine de sevginden vazgeçemezsin. İste aşk bu... Boshwer, hep aynı masaL. "Hayat ve Ben" işte hepsi bu kadar…

20 Şubat 2007 Salı




Bana düşlerinizi kiralarmısınız?

Bir okyanus olsun...

Bir gemi üzerinde okyanusları aşacağım...

Ve rüzgarlar olsun bana eşlik eden..

Umuda yolculuk olsun çıktığım...

Martı sesleri karışsın gökyüzüne..

Dalgalar taşısın mutluluğu uzaklara...

bana düşlerinizi kiralarmısınız?

Yıldızlar olsun düşümde..

Bulutların üzerinde bir ev..

Her gece aynı şarkıyı söyleyeyim...

her gece ay yeni bir umutla doğsun üzerime...

Uzanıp yıldızlara dokunayım...

Yüreğim ışık olsun karanlıklarıma..

Bana düşlerinizi kiralarmısınız?
Bir okyanus olsun...
Bir gemi üzerinde okyanusları aşacağım...
Ve rüzgarlar olsun bana eşlik eden..
Umuda yolculuk olsun çıktığım...
Martı sesleri karışsın gökyüzüne..
Dalgalar taşısın mutluluğu uzaklara...
bana düşlerinizi kiralarmısınız?
Yıldızlar olsun düşümde..
Bulutların üzerinde bir ev..
Her gece aynı şarkıyı söyleyeyim...
her gece ay yeni bir umutla doğsun üzerime...
Uzanıp yıldızlara dokunayım...
Yüreğim ışık olsun karanlıklarıma..

18 Şubat 2007 Pazar

dokunma

acılarıma dokunma. yapılacaksa ben yaparım. deştim, eşeledim, kanattım. bitti. sen dokunma. kalbine sır vermeden yaşıyor insanlar.kalp de sonradan öğreniyor aslında neyi sevdiğini. neyi? "sevilmeyi ve ilgi görmeyi" bu sadece. bundan ibaret her şey. şarkılarıma dokunma. "why does it allways rain on me?" belki de hep üzerimde kara bir bulutla geziyorum. kim bilir. göremem ki kendime uzaktan bakmadıkça. yazılarıma dokunma. şiir de yazarım düz yazı da yazarım. istersem nokta da koymam virgül de. noktalamalarıma da işaretlerime de dokunma. sabah kalkarım, kahvaltımı ederim tekrar başlarım hayata. sayfalar açarım sayfalar kaparım. istersem hiç kapatmam hep aynı sayfaya bakarım. sayfalarıma dokunma. gözler sahipsiz dolaşıyorlar ortalıkta kimsenin gözü kimseninkiyle çarpışmıyor, yaralanmıyor, böylelikle pişman da olmuyor, zarar da görmüyor. gözlerini sermiyorlar göz önüne çünkü bakacak gözler bulamıyorlar ortalıkta. yok ki, herkes ya havaya ya yere bakıyor. yalnız haklarını yememek lazım. sevgi sözcükleri var bir tek, o anda gözlere bakmak şart. e zaten sevgi de başlı başına risk değil mi (hele bu iletişim kopukluğunda kesinlikle risk), belki de bu yaratıklar tek gerçek yaralarını severken alıyorlar. halet-i ruhiyelerine göre telefonlarında arkaplan değiştiriyorlar. tüketiyorlar, tüketiyorlar…. sevgili tüketiyorlar.ömür tüketiyorlar. herkesin ömründen zaman çalarak yapıyorlar bu işi. kendilerini tüketiyorlar. "tanrım beni baştan yarat" diye televizyon programlarına gidiyorlar. baştan yaratılıp eskisini tüketiyorlar. sonra başlıyor baştan yaratılmışı tüketmeye. diğerlerinden bana ne tabi, ben yalnızlığımı tüketiyorum sadece. yalnızlığıma dokunma. kalkıyorsam ayağa,söyleyeceklerim var da o sebepten. sana değil. bir tek sana değil. bitmedi kelimelerim, ayağa da kalkarım, yürürüm hatta dünyayı da gezerim. dünyama dokunma. yoktun, yoksun, yok olacaksın. bir rengin bile yok ve kokun. hırçındım, hırçınım, hırçın olacağım. bir sevgim bile yok ve adım. bulacağım elbet. kendimi, kendime ekleyeceğim, yaparım, elbette yaparım. eşyalarını atarım. evi havalandırırım, anıları da uçururum. ne var ki bunda. anılarıma dokunma. geçmişi siler atarım. bırakırım.. sigarayı da bırakırım, yaparım, bırakırım her şeyi, pamuk iplerini koparırım.. gezerim, yeni insanlar tanırım. aldırış etmem yağmura ıslanırım. yağmuruma dokunma

GÖZLERİNİ KAPARSAN ;MAVİLER ÇOK ÜŞÜYECEK

Çocukken geceleri yıldızlara bakardım... Başımı gökyüzüne kaldırır heyecanla yıldızları sayardım; kaçında aşk vardı, kaçından böyle görünürdü gökyüzü, kaçında denizler bu kadar güzel ve kaçında aşk maviydi... Yıllar sonra senin gözlerinde gördüm yıldızları... Gözlerinde o çocukluk heyecanımı yaşadım yeniden. Mavi denizleri, mavi gökyüzünü, mavi aşkı gördüm... Belki de onun için sen gözlerini kapattığında sönüyor yıldızlarım... Gözlerinden bir yol çizdim kendime, yıldızlara tutunarak ulaştım aşka... Aşk maviydi; gözlerinde aşka bulandım... Şimdi belki de bu yüzden; gözlerini kapadığında yolumu kaybedişim... Şiirler okurdum gökyüzüne bakarak; nefesimden cam buğulanırdı... Adımı yazardım o şiirli buğuya, yanında bir boşluk bırakarak... Sonra yanına eklenecek mavi aşkı mı hayal ederdim saatlerce... Şöyle olmalı, böyle bakmalı, böyle konuşmalı... Şimdilerde gözlerine bakarak şiirler okuyorum içimden, sen duymuyorsun... Gözlerinin buğusuna adımı yazıyorum, yanına da mavi aşkımı; yani seni... Kapasan gözlerini, buğusu silinecek, adım silinecek gözlerinden, aşk silinecek... Bir şiir okuyorum soğuk cama yaslanıp; "Yokluğun cehennemin öbür adıdır Üşüyorum kapama gözlerini" diye biten... Şimdi gözlerini kaparsan; gözlerindeki yıldızlar sönecek... Şimdi gözlerini kaparsan; maviler çok üşüyecek...